Bilimin doğası
Bilimin kesin olduğu inancı, çok büyük bir yanlıştır. Tam tersine, bilimi ayakta tutan sürekli bir değişikliktir. Bilimim ürettiği bilimsel doğruların hiçbiri salt, değişmez, şaşmaz doğrular değildir. Olmayacaktır, olamaz. Böyle bir şey bilimin öz işleyişine aykırıdır. Bilimde doğru nitelemesiyle öne sürülen her doğru kesin doğru değil varsayımsal doğrudur. Yani yanlış olduğu henüz ispatlanamamış saptamalardır. Bilimde kesin bilgi yoktur ama güvenilir bilgi vardır. Bu ikisini eşdeğer saymak zorunda da değiliz. Aslında bilim sürekli bir araştırmadır. Sorularına sınır, buluşlarına durak yoktur. Birçok kişinin sözünü ettiği kesinlik ise araştırmanın bitmiş olduğu anlamına gelir. Bir bilgiyi kesin diye nitelendirmek ne sorulacak soru kaldı, ne de yapılacak buluş kaldı anlamına gelir ki bu bilimin sonu olur. Herhangi bir otoritenin sözünü mutlak bir gerçek gibi kabul etmek ya da destekleyici kanıtlar bulunamadığı zaman olayları doğaüstü gerçeklere bağlamanın bilimde kesinlikle yeri yoktur. Yaratılışçılıkta ise, bu ikisi de bilimsel kanıtların önünde gelir. Onların vardıkları sonuçlar ne değişmeye açıktır ne de bilimsel yöntemleri uygulayarak sınanabilir
Bilim adamları sürekli olarak sınamaya açık bir sistem içinde çalışırlar. Bu sistem içinde düzeltmeler ya da yeni bulgular bilimsel yayınlar aracılığıyla duyurulur. Gerçek olmadığı anlaşılan hipotezler terk edilir ve yeni deneyler yapılarak evrenin anlaşılmasını sistematize etme ve ilerletme gibi bir sonuç alınır. Bu yolla, sonunda gözlenen olgunun en olası(kesin değil) açıklamasına ulaşılır. İşte bu sürece bilimsel yöntem denir. Şimdi bilimsel yöntemin adımlarına bir bakalım.
o Gözlem yapılır
o Elde edilen bulgulara göre bir hipotez ileri sürülür
o Bu hipotez deneye tabi tutulur
o Deney sonuçları olumluysa bu deney yinelenir, farklı kişilerce çok miktarda deneme yapılır.
o Hala olumlu sonuç alınıyorsa hipotez artık teoriye dönüşmüştür
o Teorin yeni gelişmelerle desteklenirse güçlü/bilimsel teori halini alır
o Teori artık yıkılamaz duruma geldiyse ve herkes tarafından kabul ediliyorsa kanun olur.(kanunlar yıkılmaz değildir, ama yıkılması çok çok zordur)
Bilim, olaylar arasındaki ilişkileri
gözlem yaparak ve bu gözlemleri akılcı bir biçimde sentezleyerek yöntemini
geliştirmiştir.Bilim gözlemleyebildiğini yorumlar, sonuç çıkarır ve bu
sonuçlara inanır, ancak bu sonuçları kesindir diye nitelendirmez, bilgi sürekli
yenilenir. Din ise önce inanır, hem de kesin
ve değişmez bir şekilde inanır, daha sonra bu konuda yorum yapar. Yöntemleri
bilimsel olmaktan çok benzetmelerden, analojiden ibarettir. Hipotezleri ise
“böylesine kompleks biyolojik sistemleri ancak bir yaratıcı dizayn
edebilir, bir kerede “ol” diyerek yaratmıştır” şeklindedir. Onlara göre,
bu yaratıcının, neden milyonlarca tür yarattığını, neden bu türlerin
anatomik ve fizyolojik yapılarının birbirlerine bu kadar benzediğini, neden
gereksiz milyonlarca böcek, solucan, mikrop, paraziti doğaya saldığını,
neden dünyadaki meyve sineği türünün yaklaşık %25’ini pasifikte bir
adaya hapsettiğini, neden primatlardaki genetik yapıyı birbirlerine bu kadar
benzer var ettiğini, neden yarattığı tüm dinozorları, kuşları, sürüngenleri,
memelileri insana olan öfkesi yüzünden Tufan gibi felaketlerde cezalandırıp,
tüm tufan süresince birkaç milyon türden iki örneği, pul koleksiyonu yapar
gibi Nuh’un gemisine hapsettiğini ve daha binlerce soruyu bilimsel olarak
sorma olanağı yoktur, çünkü yanıt çok açıktır. TAKDİR-İ İLAHİ